LAVANTALAR
“YER YÜZÜNÜN EN KIYMETLİ NİMETİDİR LAVANTALAR.”
LAVANTALAR
“LAVANTALAR HİÇ BÖYLE ANLATILMAMIŞTI!”
LAVANTALAR
KOKUNU TADINI BİLMEDİĞİMİZ ONLARCA NİMETTEN BİRİDİR LAVANTALAR.
Sokak sokak onu arıyordum. Adını bilmeden neye benzediğine dair hiçbir fikrim olmadan, onu arıyordum. Tek yol haritam onun kokusuydu, buram buram lezzet kokuyordu. Bütün İzmir’i kokusu altına almıştı. Peki neydi bu büyülü kokulu şeyin adı. Neye benziyordu? Beni böylesine mest eden şeyin adı neydi şehrin en işlek caddelerine kadar yayılan bu iştah kabartıcı nimetin adı ne olabilirdi? Ne kadar da acı ne çok nimetten mahrum kalmışım, Rabbimin Rızıkları’ndan nede habersiz yaşamışım. Yürüdükçe yollar güzelleşir oluyordu, rengarenk çiçekler yemyeşil ağaçlar ve kayalıkların arasında şırıl şırıl akan su sesleri karşılamıştı beni. Bu nasıl bir yerdi yoksa cennetten bir köşe dedikleri bu muydu? Milyonlarca çiçek, bitki ve ağaçların olduğu kocaman bir yerdi burası. Kuşların cıvıl cıvıl sesleri, yaprakların hafif tene değen esintisi ve beni buraya kadar getiren iştah kabartıcı kokuların tamamının karışımıydı. Muazzam manzaraya hayranlıkla bakıyordum ağaçların yaprakları bile normal yeşilden çok daha yeşil ve canlı duruyordu burası dünyadan uzak bir yerdi. Her şeyin eşsiz bir güzelliği vardı. Ki zaten hayatta öyle değil midir? Güzeli güzel kılan çirkin değil midir, değeri değerli kılan değersizlik değil midir? O zaman cennet kadar güzel olan burayı da içindeki masmavi gökyüzü, yemyeşil ağaçlar, şırıl şırıl akan su ve bakmaya kıyılmayacak kadar güzel olan bu çiçekler değil miydi. Binlerce çiçeğin içinde gözlerim ve burnum tek birini arıyordu, hepsinin kokusu karmaşık olduğu halde diğerlerinden ayırabiliyordum. Biraz daha yürüyüp kocaman mosmor bir alana geldim gözümün alabildiğince uzun ve dünyanın en güzel kokusunun olduğu tek yerdi. Yavaşça eğilip elimle dokundum içime çektim kokusunu tüylerim diken diken olmuştu. İsmini merak ediyordum adı ne olabilirdi. Biraz sonra yaşlı bir teyze dikkatimi çekti bir köşede oturmuş bir demet bu mor çiçeklerden eline almış kokluyordu kokladıkca yüreği ferahlıyordu sanki. Yanına yaklaşıp ‘Teyze’ dedim kısık bir sesle ‘Bu çiçeğin adı nedir beni buraya kadar getiren cennet kokulu şeyin adı ne olabilir?’ Sustu cevap vermedi koklamaya devam etti ve sonra yavaşça gözlerini açıp fısıltılı bir sesle. ‘LAVANTA’ dedi. Lavanta demek. Yaşlı kadından gözlerimi ayırıp mosmor çiçeklere doğru yürüdüm ve kendimi binlerce Lavanta çiçeğinin içinde buldum. Yolun sonu gelmiyordu uzadıkça uzuyordu. Lavantaların arasına uzanıp gökyüzünün maviliğine bıraktım kendimi, nefesimi çeke bildiğim kadar çekip yavaşca geri veriyordum. Ve gözlerimi kapatıp yaşadığım ânâ bıraktım kendimi….